

-No:1- Sosyal Medya-
UYUYAN MUTLU MÜPTELALAR
Kaçıyoruz. Hergün uyanmak için yatıp daha derin bir uykunun içine dalıyoruz. Uyanmaktan korkuyoruz. Uyandığımızda, ömrümüz boyunca kaçtığımız, o koca bilinmeyenin karşımıza dikilip bize ukalaca konuşmalar yapmasından korkuyoruz. Bu korku, bizi toplumsal anestezinin kurbanı yapıyor. Ve böylece zihinlerimizde gezinen anestezik ajanların bağımlısı, bir diğer deyişle müptelası oluyoruz.
Uyuyan mutlu müptelalar gibi görünüyoruz. Aynadan bize bakanın kim olduğu ya da neden yaratıldığı gibi soruları umursamıyoruz. Tıpkı, sağlıklı gülüşlere sahip olmamızı emreden diş macunu reklamlarındaki oyuncular gibi gülmek ve böylece ölünceye-uyanıncaya- kadar tüketmek istiyoruz.
BÜYÜK BİRADER’İN BÜYÜLÜ DANSLARI
Büyük birader bizi gözetlemiyor artık, şarkı söyleyip dans ediyor ekranlarda. Şapkadan tavşan çıkararak bize gülünç şakalar yapıyor. Uyanma ihtimalimiz olan her saati, elifi elifine işleyerek her dakika dikkatimizi çekmek için uğraşıyor. O, bebekler gibi aralıksız uyuduğumuzdan emin olmakla meşgul.
Büyük Birader akıllı mekanizmalar tutuşturuyor elimize. Televizyondan, sıkıcı iş saatlerinden, balıklar gibi istiflendiğimiz toplu taşıma araçlarından, faturalardan ve ev sahiplerinin yıkıcı bakışlarından zaman bulduğumuzda düşünmemizi istemiyor. O anlarda dansını daha bir ateşli yapıyor. Şapkadan bu sefer tavşan çıkarmıyor, şapkadan komik videolar, ışıltılı ve sahte hayatlar çıkarıyor. Bu, büyük biraderin son numarası. Sosyal medyayla gönderiyor anestezik ajanlarını zihnimize. Ne de olsa herkes derin bir uykuya daldığında ve hiçkimsenin hayal gücü kalmadığında, dünya için bütün tehditler ortadan kalkmış olacak.
Büyük Birader öteden beri konuşmamızı sevmezdi. Kendini ifade eden herkesi potansiyel bir suçlu olarak görürdü. Büyük Birader, sosyal medyayla bizleri güdük bırakmayı başardı. Akıllı telefonlar ve sosyal medyayla uyduruk bir dil inşa etmeye başladı. Kelimelerimizi sanal giyotinlerle idam etti.
Düşüncelerimizin arasına “hep daha fazlası” nı soktu. İsimlerimizin önüne etiketler iliştirdi, onlarla arşa çıkacağımıza inandırdı bizi.
VE BİR ŞARKI ÇALIYOR MEKANİZMADAN
Her gün elimizde duran akıllı telefonlardan bir şarkı dinletiyor bize Büyük Birader. Yetişkinler için bestelenmiş şarkılar bunlar. Onlara ölüm şarkısı deniyor ya da yetişkinler için uyku ninnileri… Şarkının her bir notası kendi hakikatimizin katili olmak için geziniyor evrende. Bizler o şarkıyı dinlemeden mutlu olamıyoruz artık.
Büyük Birader kafamıza silah tutmadan boyunlarımızı eğmesini bildi. Sessiz ama kalabalık şehirler kurdu. Anestezik ajanlarını şehrin sokaklarına değil beynimizdeki gri hücrelere saldı. Sadece otomobil ve tramvay seslerinin olduğu, çiğ yansımaların, metal ve beton kokusunun egemenliğinde modern hayatlar sundu bize.
Beğenilmek arzusuyla dolup taşan nesilleri de o yarattı. Kimliğini sosyal medya profillerinde oluşturan uysal bir gençlik yetiştirdi gururla.
Büyük Birader, orkestrasını şehrin tam da göbeğine kurdu. Alışveriş merkezlerinden ve bilboardlardan kesintisiz notalar savurdu etrafa. Notalar şehrin tüm mahallelerine yayıldı, evlerin pencerelerinden girip ev ahalisini büyüledi. Her bir kaldırıma izini bıraktı notalar. Yürürken bile yalnız bırakmadı modern insanı. Sen her şeye değersin diye cesaret verdi şehre. Böylece tüm şehir, kendinden başka herkesi unuttu ama kendi de uyuyordu.
O, şehir sakinlerine akıllı mekanizmalar verdi. Şehrin sakinleri, başını öne eğdi, şapkadan çıkan tavşanlara bakarak güldü, sonra uyudu ve ölünce uyandı.
SURETLER PAZARI
Şehrin sakinleri kendilerini yalnız hissetmiyor yine de. Bir illizyonun içinde binlerce arkadaşının olmasından övünüyor. Takipçileri için canını dişine takıyor. Onlara vasat hayatından varyasyonlar gösteriyor, hiç tatmadığı huzuru anlatıyor onlara.
Modern insan aşkını bile, suretler pazarına dönen sosyal medyada yaşıyor ve maşuğunun çevrimiçi hallerine hasret büyüyor. “Seviyorsan git konuş diyen” tüm eski mahalle abilerinin boynunu büküyor şehir sakini, tesbihlerini efkarla, arabesk iç geçirişlerle çevirmesine sebep oluyor, onları hüzünlü voltaların labirentine itiyor.
Kaçıyoruz. Büyük Birader, gerçeği görmemizi istemiyor. Seve seve katılıyoruz ona. Daha derin bir uyku için elimizden geleni yapıyoruz. Daha hızlı bir telefon satın alıyoruz, daha hızlı arabalar ve daha konforlu evler istiyoruz.
Maceramız bir doğumhanede ağlayarak başlıyor ve sonra derin bir uykuda gördüğümüz gerçekçi illizyonlarla koca bir ömür yaşıyoruz.
İşte Bu, modern insanın hikayesidir. 0 ve 1’lerle kurulmuş sanal bir krallıkta, kendini kaybetmiş ve uyumayı seçmiş koca bir dünyanın yeraltından yükselen, mutsuz sonlu hikayesi…


ALEM'E ABONE OL
Alem’e abone olarak yeni yayınlanan yazılarımız ve popüler içeriklerimizden haberdar olabilirsiniz.